Hormonlar ve Mikrobiyota İlişkisi

Hormonlar ve Mikrobiyota İlişkisi

Bağırsak mikrobiyotasının insan sağlığı için ne kadar önemli olduğunu her geçen gün daha da iyi anlıyoruz. Yapılan araştırmalar bağırsakların, vücuttaki birçok fonksiyon ile ilişkili olduğunu ortaya koyuyor. Bağırsak sağlığının hormonlarla ilişkili olması da bunlardan biri… Çalışmalar, sağlıklı veya sağlıksız bağırsakların, hormon seviyeleri ve dengesizlikleri üzerinde kesin bir etkisi olduğunu kanıtlıyor.

Güçlü bir bağışıklık sistemi, büyük ölçüde bağırsak sağlığı ile yakından ilişkili… Bağışıklık sistemi sadece bakteri ve virüs saldırılarına karşı bir kalkan oluşturmuyor, bunun yanında genel sağlıktan da sorumlu… Özetle bağırsak sağlığının durumu, insan vücudundaki hemen hemen her fizyolojik süreci etkiliyor. Sağlıksız bir bağırsak; diyabet, depresyon, kardiyovasküler hastalıklar, otoimmün bozukluklar, kanser ve hatta Alzheimer gibi ciddi hastalıklara zemin hazırlayan “hormonal bozulmalara” ve “kronik inflamasyona” neden oluyor.

2019 yılında yapılan bir çalışma, bağırsak mikrobiyotasının hormonlar üzerinde etkili olduğunu gösteriyor. Bu çalışmada dikkatimizi çeken bazı noktaları sizlerle paylaşmak istedik…

Mikrobiyota ve önemi

Gastrointestinal sistem ya da bilinen adıyla sindirim sistemi; bakteri, maya, mantar, bakteriyofaj ve diğer virüslerden, ayrıca protozoa ve arkelerden oluşan, bazıları iyi veya “dost”, bazıları kötü olan oldukça karmaşık bir mikrobiyal ekosisteme ev sahipliği yapıyor ve ortalama 10-100 trilyon mikrobiyal hücre içeriyor. Bağırsak mikrobiyotası olarak anılan bu bakteriler, gastrointestinal yol boyunca ve en yüksek yoğunlukta kolonda bulunuyor ve insan fizyolojisini büyük ölçüde etkiliyor. Bağırsak mikrobiyotası, bağışıklık sistemi ve beyin fonksiyonlarının düzenlenmesi ile kalmıyor aynı zamanda metabolizmanın düzenlenmesinde de rol alıyor. 

Mikrobiyotada ne kadar çok iyi bakteri varsa o kadar sağlıklı olunduğu anlamına geliyor. Yanlış beslenme, antibiyotik kullanımı, stresi iyi yönetememek ve yeterince uyumamak gibi faktörler mikrobiyomun dengesini bozuyor, bu durumda bağırsakta çok fazla zararlı bakteri veya aşırı mantar büyümesi gerçekleşiyor. Bağırsak sağlığı optimal olmadığında, hormonlar da bu durumdan etkileniyor. Örneğin, mikrobiyomun östrojen düzenlenmesinde önemli rol oynadığını gösteren araştırmalar var. Bu çalışmalar; zayıf bağırsak sağlığının PCOS, endometriozis ve hatta meme kanseri gibi östrojenle ilişkili hastalık riskini artırdığını gösteriyor. Kötü bir bağırsak sağlığı, dolayısı ile hormonal bozukluklar, iltihaplanma ve ciddi hastalıklara yol açabilecek diğer süreçlere yol açıyor.

Mikrobiyom ve hormon salınımı

2019 yılında yayımlanan çalışma, bağırsak bakterileri ile konak metabolizması arasında, mikrobiyal aracılı bağırsak hormonu salınımını esas alan çarpıcı ilişki olduğunu gösteriyor. 

Bağırsak mukozal astarında “enteroendokrin hücreler” bulunuyor ve bunlar insülin duyarlılığı, glikoz toleransı, yağ depolama, iştah gibi önemli metabolik süreçlerde düzenleyici rolleri olan bir dizi hormonu sentezleyip salgılıyorlar. Bu hücreler, bağırsaktaki toplam epitel hücre popülasyonunun %1’inden daha azını oluşturmasına rağmen, vücuttaki en büyük endokrin organını oluşturuyorlar.  

Bağırsak boşluğunda bulunan bakteriler bir dizi metabolit üretiyorlar. Bağırsak mikrobiyotası, bu mikrobiyal metabolitler aracılığı ile yakındaki enteroendokrin hücrelerine sinyal gönderiyor.  Özetle, yukarıda bahsi geçen metabolik süreçleri etkileyen bu hormonların salınımı, bağırsaktaki bakteri ve ürettikleri metabolitlerin varlığından etkilenebiliyor. 

Çalışmada, vücuttaki serotoninin yaklaşık %95’inin kaynağının, gastrointestinal sistemde yer alan “enterokromafin hücreler” olduğundan da bahsediliyor. Bu hücreler, tüm entereoendokrin hücrelerinin neredeyse yarısını oluşturuyor ve sindirim sistemi boyunca değişen yoğunluklarda yer alıyorlar. Antibiyotikle tedavi edilen farelerin, önemli ölçüde düşük enterokromafin hücre kaynaklı serotonin seviyelerine sahip olduğundan bahsediliyor. Sağlıksız mikrobiyotalı insanların, bu nedenle sıklıkla depresyon ve kaygı yaşadıklarının da altı çiziliyor.

Mikrobiyom-hormon dengesine başka bir örnek de insülin salınımı üzerinden veriliyor. Çalışmada, insülinin kısmen bağırsakta depolanan “Lactobacillus reuteri” tarafından düzenlendiğine dikkat çekiliyor. Obezite ve insülin direnci gibi sağlık problemlerine yol açan inflamasyonun, dengesiz bir mikrobiyomun temel göstergesi olduğunu, bu faydalı mikroorganizmaların eksikliğinin durumu daha da kötüleştirdiği çalışmada yer alan bir diğer önemli detay… 

Bir başka nokta da değeri giderek daha iyi anlaşılan D3 vitamini ile ilgili… Öncü bir hormon olan D3 vitamini, bağırsak sağlığı optimal değilse vücut tarafından iyi emilemiyor. Sağlık için çok önemli olan bu vitaminin eksikliği bir dizi başka soruna yol açıyor.

Anlaşıldığı üzere, bağırsak sağlığı ile hormonların dengesi yakından alakalı… Bu nedenle bağırsak sağlığına daha hassas bir şekilde yaklaşmakla, birçok hastalığın önüne geçmek mümkün olabiliyor. 

Bağırsak sağlığını nasıl destekleyebiliriz?

Bağırsak mikrobiyotasının çeşitliliği ve mikrobiyal metabolitlerin bolluğu ile tüketilen besinler arasında kuvvetli bir ilişki var. Bitkisel ağırlıklı beslenmeyle, protein açısından zengin beslenme sonucu oluşan mikrobiyal topluluklarda önemli farklar bulunuyor. Batılı bir kültüre göç ile birlikte değişen beslenme alışkanlıkları nedeniyle, bağırsak mikrobiyotasının çeşitliliği de hızlı bir şekilde, nesilden nesile olumsuz etkilenmiş…

Bilindiği üzere bağırsak sağlığı için en faydalı besinlerin başında probiyotikler geliyor. Düzenli olarak probiyotik tüketmek; canlı ve sağlıklı bakterilerin mikrobiyotaya dahil olmasını sağlıyor ve bu da floranın dengesini iyileştiriyor. Ev yoğurdu, lahana turşusu, kefir, kimchi ve kombucha gibi yiyecek-içecekler dost bakterilerden oldukça zengin… Probiyotikler sadece dost bakteri sayısını artırmakla kalmıyor, aynı zamanda zararlı bakterilerin bağırsak duvarına yapışmasını önlemeye de yardımcı oluyor.

Bağırsakların bir diğer dostu da prebiyotikler… Prebiyotikler, dost bakterileri besleyen bileşenler içeriyor. Lifli sebzeler ve meyveler, prebiyotikler için en iyi kaynaklar arasında gösteriliyor. Rafine şekerin, kötü bakterileri beslediğini de hatırlatalım… Bunun yanı sıra yapay tatlandırıcıların, bağırsaktaki zararlı bakterilerin çoğalmasına yol açtığı da biliniyor.

Gereksiz antibiyotik kullanmamak ve bol su içmek de bağırsak sağlığı için şart… Antibiyotik kullanırken probiyotik besinlere ağırlık verip bol su içmek, mikrobiyota dengesinin korunmasına yardımcı oluyor.

Havalar halen bu kadar sıcakken bizim için en iyi serinletici alternatif elbette ki kombucha… 6 farklı çeşidi ile lezzetli ve bağırsak dostu… İsterseniz 6’lı karışık paketimizden sipariş vererek tüm kombuchalarımızı tadabilirsiniz… 

Kaynak: 

Alyce M.Martin, Emily W. Sun, Geraint B. Rogers, Damien J. Keating, “ Influence of the Gut Microbiome on Host Metabolism Through the Regulation of Gut Hormone Release”, Front. Physiol., 16 April 2019 Sec. Clinical and Translational Physiology

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir