Yaşlanmak, istenmeyen fakat bir o kadar da doğal bir süreç… Ortalama olarak 30'lu yaşlardan itibaren yenilenme yavaşlıyor ve fiziksel bir yıpranma sürecine girmeye başlıyoruz…
Amacımız elbette ki moralinizi bozmak değil… İnsanlık var olduğundan beri yaşlanmayı durdurmaya veya tersine çevirmeye yönelik sayısız çalışma yapılmış… Uzun yaşamanın sırrı araştırılmış, kimi zaman beslenmeyle kimi zaman yaşam amacının olması ile bazen de maneviyatla ilişkilendirilmiş…
Yapılan yeni çalışmalar, uzun ve sağlıklı yaşamın sırrının “bağırsak mikroplarında” olduğunu gösteriyor. İşte size, bağırsaklarımıza gereken değeri göstermemiz için bir neden daha… Yeni bulgular, bağırsak mikrobiyomunun yaşlanmaya bağlı bağışıklık ve bilişsel bozuklukların düzeltilmesine yardımcı olabileceğine işaret ediyor. Anlaşılan, bu karmaşık bakteri, virüs, mantar ve arke topluluğu hakkında öğrenecek daha çok şeyimiz var…
Dinamik bir yapı: Bağırsak mikrobiyomu
Aynı parmak izlerimiz gibi, mikrobiyom bileşimi de herkeste tam olarak aynı değil. Bağırsak mikrobiyomu, insan ömrü boyunca değişim geçiriyor. Özellikle bebeklikten üç yaşına kadar, katı gıdaya geçişle birlikte hızla değişiyor ve çeşitleniyor. Sonrasında orta yaşa kadar bu durum korunuyor ve yetişkinliğin sonlarında yine hızlı bir şekilde mikrobiyotanın seyri değişiyor. 60-65 yaşlarından sonra bağırsak mikrobiyota çeşitliliği genellikle azalmaya başlıyor. Daha önce baskın olmayan bakterilerin sayısı artıyor (örneğin potansiyel olarak inflamasyona yol açabilen bakteri grupları) ve faydalı Bifidobacteria suşlarının sayısında da bir düşüş meydana geliyor.
Yaşlılıkta bağırsak sorunları
Yaşlıların çoğu bağırsakla ilişkili problemler yaşıyorlar. Dolayısı ile çoğunda sağlıklı bir bağırsak mikrobiyota topluluğu bulunmuyor. İltihaplanma, sızdıran bağırsak, serbest radikallerin mevcudiyeti ve ilaç kullanımı bağırsak ortamında istenmeyen değişiklikler oluşturabiliyor. Bağırsak mikrobiyal çeşitliliği genellikle insanlar yaşlandıkça azalıyor. Sağlıksız bir mikrobiyomun göstergesi olarak kabul edilen azalan çeşitlilik, obezite ve tip 2 diyabet gibi farklı kronik durumlarla ilişkilendiriliyor. Buna ek olarak, bağırsak mikrobiyomu bileşiminin dengesiz bir duruma gelmesi; yaşlılarda iltihaplanma ve Alzheimer ve Parkinson hastalıkları gibi nörodejeneratif bozukluklarla da ilişkilendiriliyor. Yaşlandıkça, bağırsak mikrobiyotası hastalıklarla mücadelede daha az etkili hale geliyor.
Beslenmenin de yaşlılarda mikrobiyom değişiklikleri üzerinde güçlü bir etkisi olduğu biliniyor. Prebiyotik özellik gösteren, sindirilmeyen karbonhidrat bileşenlerinin mikrobiyotadaki bakteriler tarafından fermantasyonu sonucunda oluşan “kısa zincirli yağ asitleri” bağırsak sağlığı için son derece önemli… Bunlar kolon epitel hücreleri için enerji kaynağı oluyor, aynı zamanda iltihap önleyici, antikarsinojenik ve bağışıklık sistemini destekleyici etkiler göstererek sağlığı iyileştirebiliyorlar.
Metchnikoff ve probiyotiklerin keşfi
Probiyotiklerin babası olarak kabul edilen Elie Metchnikoff, bir asırdan fazla bir süre önce, yoğurt gibi fermente ürünlerde bulunan laktik asit bakterilerini tüketmenin, yaşlanmayla ilişkili bilişsel gerilemenin başlamasını geciktirebileceğini öne sürmüş. Yaptığı çalışmalarla 1908 yılında Nobel ödülü alan bilim adamı, yaşlılıkla ilgili sorunlar üzerine düşünmüş. Dikkatini Doğu Avrupa halkına, özellikle de aralarında çok sayıda asırlık insanın bulunduğu Balkan Devletleri ve Rusya'ya yöneltmiş. O bölgenin 100 yaşına kadar yaşayan sakinlerinin, çoğunlukla yoksul ya da son derece basit yaşam tarzına, mütevazı koşullara sahip olmaları onu şaşırtmış… Böylece uzun, üretken bir yaşamın sırrının yeme, içme ve diğer tüm zevklerde ölçülü olmak, erken yatıp erken kalkmak, günü hareketli tamamlamak, huzurlu bir ortamda yaşamak olduğunu düşünmüş. Bununla birlikte, makrofajlar ve mikrobiyom, Metchnikoff'un yaşlılığa neden olan mekanizmalarla ilgili fikirlerinin odak noktası olmuş. Yaşlılıkta görülen neredeyse tüm sağlık problemlerinin, kolonda bulunan çürütücü bakterilerden türeyen zararlı maddelerin (ototoksinler) “fagositleri” uyarması nedeniyle ortaya çıktığını fark etmiş. Vücudu zararlı partiküllere karşı koruyan hücreler olan fagositlerin, “sağlıklı dokuları yok edicilere” dönüşmesiyle vücutta çeşitli problemlerin ortaya çıktığını görmüş. Örneğin, ototoksinler tarafından uyarılan “nörofagların” sinir hücrelerini de yutarak sinir sisteminin dejenerasyonuna neden olması ya da “kromofagları” uyararak saçların beyazlamasına neden olması gibi... Metchnikoff, çürütücü kolonik bakterilerin kontrol altına alınmasında; düzenli olarak laktik asit bakterilerinin bol olduğu yoğurt veya Bulgar basilinin (Lactobacillus bulgaricus) günlük doz olarak tüketmenin etkili olduğunu göstermiş.
Metchnikoff, insanların normal yaşam döngüsünün 100 yıl olduğunu hatta 200 yıla kadar uzayabileceğini tahmin etmiş ve yoğurt tüketimi ile bu yaşlara ulaşma şansının arttığını savunmuş.
Zengin mikrobiyota ve uzun ömür ilişkili mi?
Konuyla ilgili çarpıcı çalışmalardan biri Kong ve meslektaşları tarafından yapılmış. Araştırmacılar, Çin'de, 90-99 yaşları arasında ve 100 yaş ve üzeri sağlıklı, uzun ömürlü insanların bağırsak mikrobiyomlarını incelemişler. Bu insanların, genç yetişkinlerden daha çeşitli bir bağırsak mikrobiyotasına sahip olduklarını bulmuşlar. Ayrıca kısa zincirli yağ asiti üreten bir bakteri grubunun, uzun ömürlü Çinlilerde daha fazla olduğunu da görmüşler.
Bu bilgileri doğrulamak için, yine yaşlı insanlardan oluşan bir İtalyan grubunun verilerini analiz etmişler. Tutarlı bir şekilde, uzun ömürlü İtalyanların, genç gruba göre daha çeşitli bağırsak mikrobiyotasına sahip olduklarını görmüşler. İtalyan ve Çinlilerin diyet, genetik ve çevredeki farklılıklar nedeniyle bağırsak mikrobiyota yapılarının önemli ölçüde farklı olmalarına rağmen, zengin bir mikrobiyom çeşitliliğine sahip olduklarını ve kısa zincirli yağ asiti üreten bakteri grubundan da zengin olduklarını tespit etmişler.
2021 yılında yayımlanan bir başka çalışmada da, 18 ile 101 yaş arasındaki 9.000'den fazla kişiden alınan bağırsak mikrobiyomu analiz edilmiş. Araştırmacılar, zengin bir bağırsak mikrobiyal çeşitliliğine sahip yaşlıların, daha az mikrobiyal zenginliğe sahip akranlarına oranla daha sağlıklı ve daha uzun yaşama eğiliminde olduğunu bulmuşlar. Ayrıca kan testlerinde daha düşük LDL kolesterol seviyeleri ve daha yüksek D vitamini seviyeleri, aynı zamanda bağırsak mikropları tarafından üretilen daha faydalı kan metabolitleri görülmüş. Aynı zamanda daha hızlı yürüyebildikleri ve daha iyi genel hareketliliğe sahip oldukları da tespit edilmiş.
Özetle bağırsaklarımıza her yaşta özen göstermemiz, sağlıklı bir beyin ve bağışıklık sistemi için çok önemli… Bu nedenle, bağırsak mikrobiyomunu beslenme ve probiyotikler yoluyla dengelemek gerekiyor. Yapılan son çalışmalar sağlıklı, uzun yaşayan insanların bağırsak mikrobiyotalarının daha çeşitli ve dengeli olduğunu gösteriyor. Yaşlılıkla birlikte ortaya çıkan hastalıkların temelinde bozulmuş bağırsak mikrobiyotalarının olduğu biliniyor. Araştırmalar, kronik hastalıkları olan yaşlılarda, bozulmuş bağırsak mikrobiyomunun düzelmesiyle semptomların hafifleyeceğini ve yaşam kalitelerinin artacağını da destekliyor. İleriki yaşlarda zengin bir bağırsak mikrobiyal topluluğuna sahip olmanın, beslenmenin yanı sıra yaşam tarzı ile de yakından ilgili olduğunu unutmayalım…
Kaynaklar:
- gutmicrobiotaforhealth.com
- Philip A. Mackowiak, Recycling Metchnikoff: probiotics, the intestinal microbiome and the quest for long life, PERSPECTIVE article, Front. Public Health, 13 November 2013
Sec. Infectious Agents and Disease. - Fanli Kong, Feilong Deng, Ying Li, Jiangchao Zhao, Identification of gut microbiome signatures associated with longevity provides a promising modulation target for healthy aging, Comparative Study, Gut Microbes, 2019;10(2):210-215. Epub 2018 Aug 24.
- Wilmanski, Tomasz et al. Gut microbiome pattern reflects healthy ageing and predicts survival in humans. Nature metabolism. vol. 3,2 (2021): 274-286.