İnsan doğuyor, büyüyor ve yaş ilerledikçe de bedenimizde birtakım değişiklikler oluyor. Yaş alırken “yaşlanmamak”, eminiz ki herkesin arzu edeceği bir durum…
Yaşlanma, birden fazla faktörü içeren karmaşık bir süreç. Bu sürecin bir parçası da “telomerler”…
Son on yılda yapılan araştırmalar, DNA’mızın bir parçası olan telomerlerin, yaşlanma ile olan ilişkisi üzerine odaklanıyor. Bu çalışmalar, telomer uzunluğunun, yaşlanma hızını ve yaşa bağlı hastalıkların başlangıcını etkileyebileceğini gösteriyor… Kısacası yaşlanma sürecini bir yapboz gibi kabul edersek, telomerlerin de bu yapbozun önemli bir parçası olduğunu söyleyebiliriz…
Telomer nedir?
Telomerler, canlılarda kalıtımı sağlayan kromozomların uçlarında kapaklar oluşturan ve hücre bölündüğünde önemli genetik bilgiyi hasardan koruyan "çöp" DNA bölümleri olarak tanımlanıyor.
Ancak her hücre bölünmesiyle telomerin bir parçası aşınıyor ve telomerler giderek kısalıyor. Çok kısaldığında ise hücre, bölünmeyi tamamen durduruyor ve yaşlanma olarak bilinen uyku fazına giriyor. İşte asıl sorun da burada başlıyor çünkü yaşlanan hücrelerin artışı ile özellikle cilt, saç ve bağışıklık sistemi gibi hücrelerin sıklıkla çoğalması gereken alanlarda, yaşlanmanın bilinen belirtilerini görmeye başlıyoruz. Telomerler kritik bir eşiğin ötesine geçtiğinde, vücuttaki hücreler hep birlikte çoğalma yeteneklerini kaybediyor ve bu da o bireyin yaşamının sona erdiğini gösteriyor. Dolayısı ile telomer uzunluğunun, bir hücrenin ve bir organizmanın ömrünü belirlemek için biyolojik saat görevi gördüğünü de söyleyebiliriz.
İlk telomer uzunluğunu ebeveynlerimizden devralsak da, yaşama hangi telomer uzunluğunda başlarsak başlayalım, yaşlandıkça doğal olarak kısalıyor ve genetik materyalimiz, daha da önemlisi genel sağlığımız için koruma azalıyor.
Telomerleri kısaltan faktörler
Telomerlerin yaş ilerledikçe kısaldığını söylemiştik. Bu kısalma hızı aynı zamanda yaşlanma hızının da bir göstergesi… Bununla birlikte telomer uzunluğu yalnızca yaş geçtikçe azalmıyor. Bu süreci hızlandıran pek çok çevresel faktör bulunuyor. Günlük yaşamdaki alışkanlıklar da bunların başında geliyor. Fazla kilo, egzersiz yapmamak, kalitesiz ve yetersiz uyku, stres, yüksek kalorili, düşük lifli beslenme alışkanlıkları, sigara içmek, vücutta oluşan iltihap telomerlerin kısalma hızını artırıyor.
Telomerleri olumsuz etkileyen önemli bir faktör de hava kirliliği… Bununla ilgili bir araştırma da yapılmış. Araştırmada, trafik kirliliğine maruz kalan ofis çalışanları ve trafik polislerinden elde edilen lökositlerdeki telomer uzunluğu değerlendirilmiş. Sonuçta trafik polislerindeki telomer uzunluğunun, ofis çalışanlarındaki telomer uzunluğuna göre her yaş grubunda daha kısa olduğu bulunmuş…
Telomer - bağırsak ilişkisi
Üzerinde sık sık durduğumuz bağırsak sağlığının telomerlerle de ilişkisi bulunuyor. Bağırsaklar; hücreler, dokular ve genetik materyalden çok daha fazlasını içeriyor, mikrobiyom olarak bilinen milyarlarca bakteriden oluşan geniş bir topluluğa da ev sahipliği yapıyor.
Sağlıklı bir bağırsakta mikrobiyomun yaklaşık %85'i probiyotik adı verilen dost bakterilerden oluşuyor. Bu faydalı mikroplar, istenmeyen bakteri türlerini yok ediyor. Aynı zamanda sağlıklı yaşlanmayı desteklemek için hücreler ve bağışıklık sistemiyle birlikte çalışıyor.
Bağırsaktaki denge, kilo kontrolünden keyifli bir ruh haline kadar pek çok alanda etkili… Araştırmalar, dengeli bir mikrobiyomun kilo yönetimini desteklediğini de gösteriyor. Bu da hücrelerin daha sağlıklı olması, dolayısı ile telomerlerde daha az yıpranma anlamına geliyor.
Sağlıklı bir bağırsak florası, vücudun serotonin ve melatonine dönüştürdüğü triptofan düzeylerini yükseltmeye yardımcı oluyor. Vücudun uykuda yeteri kadar dinlenmesi, telomerler üzerinde koruyucu bir etki yaratıyor. Bu faydalı mikroplar ayrıca stres hormonu kortizolü de azaltıyor. Stresin telomerler üzerinde önemli bir etkisi bulunuyor. Bir referans çalışmasında, kronik hastalığı olan çocukların annelerinin beyaz kan hücrelerindeki telomerlerin uzunlukları, sağlıklı çocukların annelerinin telomer uzunluklarıyla karşılaştırılmış. Annelerin, çocuklarına baktıkları, ilgilendikleri süre ne kadar uzun ise telomerlerinin o kadar kısa olduğu gözlemlenmiş. Ayrıca, her iki grupta da psikolojik stres ne kadar şiddetliyse telomerlerin o kadar kısa olduğu görülmüş. En stresli annelerin telomer uzunluklarındaki azalmanın, en az on yıllık yaşlanmanın neden olduğu azalmaya eşdeğer olması da çarpıcı bir sonuç…
Dengeli bir mikrobiyom bileşimi, bağışıklık fonksiyonlarını da destekliyor. Serbest radikallere karşı koruyucu bir kalkan oluşturuyor ki bu da telomerlerin gereğinden fazla yıpranmasını engellemeye yardımcı oluyor.
Telomerlerin ömrünü uzatmak…
Telomerleri korumak, kanser riskini ve yaşlanma hızını azaltmak için yeme alışkanlığımızı Akdeniz tipi bir diyetle değiştirebilir, öğünlerimizi antioksidanlar, lif, sağlıklı yağlarla zenginleştirebiliriz. Hamsi, somon, uskumru gibi yağlı balıklar, keten tohumu, chia tohumu, susam gibi yağlı tohumlar, mevsimine göre kivi, yaban mersini, yeşil çay, brokoli, kırmızı üzüm, domates, zeytin gibi besinler, C ve E vitaminlerinden zengin gıdalar iyi bir antioksidan kaynağı olarak öneriliyor. Bunlar, bol lifli bir diyetle birlikte telomerlerin korunmasına yardımcı oluyor.
Telomerlerin ömrü ile iyi bir bağırsak sağlığı arasındaki ilişkiye değinmiştik. Fermente besinler tüketerek mikrobiyomu formda tutmak mümkün olabiliyor. Ayrıca soğan, elma, muz gibi prebiyotik gıdalar tüketilmesinin, mikrobiyotadaki iyi mikroorganizmaların artırılmasına yardımcı olacağını da söyleyebiliriz.
Düzenli egzersiz, yoga, meditasyon, açık havada yeşil bir alanda ya da deniz kenarında vakit geçirmek, stres yönetimi için oldukça önemli… Egzersiz, yağları azaltırken vücutta oluşan atıkları harekete geçirmeye yardımcı oluyor, bu da oksidatif stresin azalmasını, DNA ve telomerlerin korunmasını sağlıyor. Böylece koroner kalp hastalıkları, diyabet, obezite gibi yaşla görülen hastalıkların ve kanserin oluşma ihtimali azalırken, sağlıklı bir yaşam ve daha uzun bir ömür mümkün olabiliyor…
Stres yönetiminin telomerlerle ilişkisini araştıran bir çalışma da oldukça dikkat çekici... Bu çalışmada, Zen meditasyon uzmanından oluşan bir grup ile daha önce meditasyon yapmamış 20 sağlıklı katılımcının telomer uzunlukları incelenmiş. Çıkan veriler, meditasyon yapanların, meditasyon yapmayan karşılaştırma grubuna göre, telomer uzunluklarının önemli ölçüde daha uzun olduğunu gösteriyor. Ayrıca bu kişilerin “kısa telomer” yüzdeleri de daha az bulunmuş. Görüldüğü gibi yaşlanma hızında stres yönetimi oldukça önemli. Yalnızca meditasyonun değil keyif alacağımız, yaparken gereksiz düşüncelerden arınacağımız bir aktivitenin de benzer etkiyi yaratacağını düşünüyoruz.
Yaşlanma, bilimin her gün yeni bir yanını keşfettiği çok yönlü bir süreç… Genetik faktörlerin haricinde bu süreci yaşam tarzımızı düzenleyerek lehimize çevirmek zor değil. Biraz çaba ve istikrar ile bunu başarmamız mümkün…
Kaynaklar:
Masood A. Shammas, Telomeres, lifestyle, cancer, and aging, Curr Opin Clin Nutr Metab Care. 2011 Jan; 14(1): 28–34.
Hoxha M, Dioni L, Bonzini M, et al. Association between leukocyte telomere shortening and exposure to traffic pollution: a cross-sectional study on traffic officers and indoor office workers. Environ Health. 2009; 8:41.
Marta Alda, Marta Puebla-Guedea, Baltasar Rodero, Marcelo Demarzo, Jesus Montero-Marin, Miquel Roca, and Javier Garcia-Campayo, Zen meditation, Length of Telomeres, and the Role of Experiential Avoidance and Compassion, Mindfulness (N Y). 2016; 7: 651–659.
hyperbiotics.com
healthline.com