Kendimizi daha da geliştirmek hem de daha faydalı olabilmek adına sürekli araştırıyor ve okuyoruz… Araştırma yaparken de karşımıza ilgimizi çeken bazı hikayeler çıkıyor. Bunlardan biri de NASA’da görev yapan ve sonrasında kendi içeceğini üreten bir mühendis… Ana faaliyet konularımızdan biri kombucha üretimi olduğundan bu hikayeye duyarsız kalamadık ve Mike Johnson’ın NASA’dan kombuchaya uzanan hikayesini sizlerle paylaşmak istedik…
…3..2..1… Yolculuk başlıyor
Mike Johnson bir mühendis ve 1990'ların ortalarında Amerika’daki NASA Uzay Merkezi’nde görev yapmaya başlamış. Kendisi, idrar ve atık suların içme suyuna dönüştürülmesini sağlayan teknolojinin geliştirilmesi için çalışan ekipte “atıksu mühendisi” olarak görev yapmış. Söylemesi biraz garip ve biraz komik olsa da Johnson'ın ekipteki rolü ona hala kullanılan “The Pee Man” (Çiş Adam) lakabını kazandırmış…
Astronotlar için içme suyu problemini çözebilen bu yöntem elbette ki bizler için son derece rahatsızlık verici… Bilim insanları, bu çalışmanın uzay araştırmaları için hayati öneme sahip olduğunu ve gelecekte çıkılabilecek gezegenler arası yolculuklarda, ulaşılabilir kaynaktan içme suyu üretebilmek için oldukça pratik bir yöntem olduğu görüşünde birleşiyorlar…
Nasa’daki bu ekip, suyu arıtmak için mikroorganizmaları kullanmış. Geliştirilen özel bir düzenek ve arıtma sistemi sayesinde atık suyun kendisi, bakteriler için bir büyüme ortamı olarak kullanılmış. Standart sabit plakalı kültür üretim sisteminde iki boyutlu bir yüzey üzerinde bakteri yetiştiriliyormuş. Oysa Nasa’da geliştirilen “damlatma filtreli biyoreaktör” ortamı sayesinde, bakterilerin gelişmesi için önemli ölçüde büyük alan sağlanmış ve bu sayede daha fazla atık su daha kısa sürede arıtılmış…
İşin teknik kısmını uzatmadan Johnson’ın hikayesine geri dönelim. Johnson, Nasa’da bir süre çalıştıktan sonra evlenmiş ve görevinden ayrılarak kayropraktik eğitimi alarak bu alanda kariyerine devam etmiş.
NASA teknolojisinden alınan ilham
Hikaye de aslında burada yeni başlıyor. Bir bilim laboratuvarında çalıştığı günleri geride bırakan Johnson, NASA'da kazandığı deneyimi kendi çalışma alanına taşımış. Kayropraktik kliniğinde aynı zamanda hastalarına beslenme konusunda tavsiyelerde de bulunan Johnson, sağlıklı içecek arayışına girmiş çünkü birçok hastasının asitli, gazlı, kafeinli içecekler tükettiğini fark etmiş. Johnson bu konuda kafa yorarken içilemeyen atıkları sağlıklı bir içeceğe dönüştürdüğü günlerini aklına getirmiş. Kötü maddeleri idrardan arıtmak için bakterileri kullanan Johnson, benzer bir yoldan gitmiş ve bir içeceğe sağlıklı şeyler eklemek için probiyotikleri kullanabileceğini düşünmüş.
Johnson, kayropraktik kliniğinin arkasında, büyük meşe şarap fıçılarında probiyotik yetiştirerek denemelere başlamış. Kombuchayı “demlemek” için bakterileri kullanmış ve oluşan içeceği hastalarına da denemeleri için vermiş. Kombuchayı deneyen hastaları kendilerini oldukça iyi hissettiren bu içecekten tekrar isteyerek Johnson’a olumlu geri bildirimlerde bulunmuşlar.
Johnson, daha fazla ve daha kaliteli bakteri üretmek için yeni bir düzenek geliştirmeyi düşünmüş ve bunun için de NASA Uzay Merkezi’ndeki “damlatma filtreli biyoreaktör”den ilham almış. NASA'da kazandığı uzmanlığı ile kendi biyoreaktörünü inşa etmiş. Sonuçta içeceğini daha da zenginleştiren daha güçlü, daha kaliteli kültürler elde etmiş...
Johnson’un dev biyoreaktörlerde ürettiği kombuchaları yalnızca hastalarıyla sınırlı kalmamış. Bir gün hastalarından biri, habersiz şekilde bir şişe kombuchayı yerel bir market zincirine götürmüş. Burada satışına başlanan kombuchalar oldukça yoğun ilgi görmüş. Bunun üzerine Johnson, kısa süre sonra Unpeeled Inc.'i kurmuş. Farklı lezzetlerde ürettiği kombuchalarını “Unpeeled” markasıyla kombucha severlerle buluşturmuş…
Johnson, kendi kombinasyonu olan ve dört farklı probiyotik karışımından oluşan bir başlangıç kültürü ile üretime başlamış. Bakteriler ve kombucha mantarının birbirlerini teşvik ederek aynı ortamda yaşamalarına izin veren dengeli bir büyüme ortamı elde etmiş…
Johnson, “Unpeeled” markalı kombuchalarını, yeşil çay kullanarak ve taze zencefil, kızılcık, mango, deniz tuzu, çeşitli organik meyve suları ile tatlandırarak altı farklı aromada sunmuş. Lezzeti artırmanın yanında bu doğal bileşenlerin, kombuchanın sağlık yararlarını daha da artıran enzimler kazandırdığını söyleyen Johnson, fermente gıdaların sindirim sisteminde sağlıklı mikroorganizmaları teşvik ettiğini, PH seviyesini düzenlediğini ve antioksidan görevi gördüğünü de ilave ediyor. Sağlıklı bir sindirim sisteminin güçlü bir bağışıklık için kritik öneme sahip olduğu, probiyotik bakterilerin mide-bağırsak yolunda çoğalarak sindirime yardımcı oldukları, kas ve eklem ağrısına neden olan iltihabı azalttığı da Johnson’ın kombucha ile ilgili görüşleri arasında yer alıyor.
Michael Johnson’ın NASA’dan kombuchaya uzanan yolculuğu böyle… Değişik bir teknikle ürettiği kombuchaları hala piyasada mı bilemiyoruz ama bu hikaye bize bilgi birikiminin, zamanı geldiğinde nasıl bir ilham kaynağına dönüşebildiğini ve hayatta hiçbir şeyin boşuna deneyimlenmediğini bir kez daha anlattı…
Kaynak: spinoff.nasa.gov