Alerji ve Bağırsaklarımız

ALERJİ VE BAĞIRSAKLARIMIZ

Sağlıklı bir bağırsağın tüm beden için önemi tartışılmaz… Bağırsak sağlığı dendiğinde akla yalnızca bu organın fizyolojik iyiliği değil sindirim sisteminde yerleşik mikroorganizmaların yani mikrobiyatanın dengesi de gelmeli…  

Bağırsaklardaki mevcut ekosistemde çok çeşitli mikroorganizmalar yer alıyor. Bakteriler, mayalar, virüslerden oluşan bu gizemli dünyadaki denge, insan sağlığı için çok önemli… Buradaki “kötü” üyeler çoğaldığında ortaya birtakım sağlık problemleri çıkıyor.

Bu sorunlardan biri de çoğumuzu yakından etkileyen alerji… Polene, küfe, hayvan tüyü gibi maddelere karşı alerji gelişebiliyor. Gıda alerjileri ise artık giderek daha sık görülüyor. Özellikle glutene, yumurtaya, yer fıstığına, sütteki laktoza karşı gelişebilen alerjik reaksiyonlar bağırsaklarla ilişkilendiriliyor…

Antikor üretim merkezi

Vücut, polen gibi dışarıdan gelen bir maddeyle karşılaştığında bu maddeleri “yabancı bir istilacı” olarak görüyor. Bağışıklık sistemi bu durumu düzeltmek için iltihaplı maddeler oluşturarak aşırı tepki veriyor. Burun akıntısı, göz yaşarması, boğazda meydana gelen kaşıntı, geniz akıntısı gibi alerjik belirtiler aslında vücudun strese karşı verdiği tepkiden başka bir şey değil… Vücudumuzdaki hücreler, herhangi bir stres koşulu ile nasıl başa çıkılacağını genlerimizde, kromozomlarımızda ve DNA’mızda yerleşik kodlarla zaten biliyor. Temelde bir bağışıklık tepkisi olan alerjide asıl sorun bağışıklık sisteminin neden aşırı tepki verdiği…

Bağırsaklar vücudun en büyük bağışıklık organı olup antikor üreten hücrelerin çoğu burada bulunuyor. Bağırsak mikrobiyotası, vücudun en fazla mikrobiyal maruziyete kaldığı alan ve bağışıklık sistemi bu mikroorganizmalar sayesinde uyarılıyor… 

Psikolojik-duygusal rahatsızlıklar, beslenmede oluşan değişiklikler, antibiyotik kullanımı gibi dış etkenler nedeniyle bağırsaktaki normal mikrobiyal yapı değişiyor. Bu durum, koruyucu mikroorganizmaların yok olmasına, fırsatçı mikropların artmasına yol açıyor. Ortamda hazır bekleyen bakterilerin özellikle solunum yollarında çoğalmalarıyla ikincil enfeksiyonlar görülebiliyor. Ayrıca bağırsak mikrobiyotasındaki bu değişim başta alerjiler olmak üzere, otoimmün hastalıklar, multipl skleroz gibi birçok sağlık sorununa yol açabiliyor… 

Bağırsak mikrobiyotası ve alerji

Yapılan araştırmalarda, bağırsak mikrobiyotasının bileşiminin alerjik hastalık geliştirme riskini etkileyebildiği görülmüş. Bir çalışmada alerjik çocukların, sağlıklı çocuklarınkine göre daha farklı bir mikrobiyota bileşimine sahip oldukları bildirilmiş. Alerjik çocukların bağırsak florasında daha yüksek Clostridia ve daha düşük Bifidobacteria seviyeleri olduğu bulunmuş. Yoğurt ve peynir gibi fermente ürünlerde bulunan laktik asit bakterileri grubuna ait Bifidobacteria ve Lactobacilli bakterilerine, alerjik olmayan çocukların bağırsak florasında daha yaygın olarak rastlanmış. Bu faydalı bakterilerin, patojen hücreleri bastırarak bağırsak duvarından geçişini engellediklerini ve zararlı metabolitlerin üretimini önledikleri biliniyor. 

Dost probiyotikler 

Probiyotik, konakçısını yani “ev sahibini” koruyan ve hastalığı önleyen mikroorganizmalar olarak biliniyor. Probiyotiklerden özellikle Lactobacilli bakterileri, bağırsak epitel hücrelerine etkili bir şekilde yapışarak mikrobiyotadaki zararlı mikroorganizmalarla rekabet ediyor. Bu sayede onların büyümelerini ve zararlı metabolitler üretmelerini engelliyor.

Alerjik hastalıklarda probiyotiklerin bağırsak geçirgenliğini iyileştirdiği, insan ve hayvan deneylerinde inflamatuar sitokinleri azalttığı bulunmuş. Bu sonuçtan hareketle, alerjik hastalıkların tedavisi için bağırsak mikrobiyal bileşimini değiştirmek üzerine araştırmalar yapılmış. Probiyotiklerin yani yararlı bakterilerin etkileri veya bu bakterileri uyaran prebiyotiklerin kullanımının alerji tedavisi çalışmalarında yararlılığı değerlendirilmiş. Yapılan bir çalışma, halk arasında saman nezlesi olarak da bilinen alerjik rinit tedavisinde probiyotiklerin etkinliğine ilişkin sonuçları ortaya koyuyor. Giovannini ve arkadaşlarının bu araştırmasında, fermente süt ürünlerinde bulunan L. casei bakterisinin alerjik riniti olan okul öncesi çocuklarda atakların sayısını azalttığı görülmüş.

Yapılan pek çok araştırma; bağırsak mikrobiyatasında probiyotiklerin artması ile alerjiye karşı koruma oluşması arasında bir ilişki bulunduğunu gösteriyor. Her ne kadar yapılan çalışmaların yeterli olmadığı belirtilse de alerjik hastalıkların önlenmesi ve tedavisi için gıdalara probiyotiklerin eklenmesi için umut verici kanıtlar mevcut… 

Probiyotik kaynağı kombucha

Kombucha, doğal ve güçlü bir probiyotik kaynağı olarak yüzyıllardır kullanılıyor. Doğal probiyotik kaynağı olmasının yanında içerdiği vitamin, mineral, amino asitler, enzimler ve antioksidanlarla benzersiz bir formülasyona sahip…

Bağışıklık hücrelerinin büyük ölçüde bağırsak mikrobiyomu tarafından kontrol edildiğini düşünürsek mikrobiyatayı iyileştirecek dost bakterilerden zengin beslenmek bağışıklık sisteminin düzgün çalışmasına yardımcı oluyor. Enfeksiyonlar ve alerjik hastalıkların gelişmesini engelleyen dost bakteriler fermente ürünlerde bulunuyor. Kombucha da bunun için mükemmel bir kaynak… 

Kendi mutfağımızda geleneksel yöntemlerle hazırladığımız kombuchalarımızı en doğal ve güvenilir şekilde sizlere ulaştırıyoruz. Klasik ve 5 farklı lezzette hazırladığımız kombucha çeşitlerimizi her mevsim keyifle tüketebilirsiniz…

Kaynaklar:

●    Marcello Giovannini, Carlo AgostoniEnrica RivaFilippo SalviniAntonia RuscittoGian Vincenzo ZuccottiGiovanni RadaelliFelicita Study Group, “A randomized prospective double blind controlled trial on effects of long-term consumption of fermented milk containing Lactobacillus casei in pre-school children with allergic asthma and/or rhinitis”,     
Pediatr Res. 2007 Aug;62(2):215-20.

●    O. Ozdemir, “Various effects of different probiotic strains in allergic disorders: an update from laboratory and clinical data”, Clin Exp Immunol, . 2010 Jun;160(3):295-304.

●    Öner ÖzdemirAzize Yasemin Göksu Erol, “Preventative and therapeutic probiotic use in allergic skin conditions: experimental and clinical findings”, Biomed Res Int, 2013;2013:932391.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir